‘‘Değerli insan’’lar niye değerlidir, gerçekten ‘‘büyük insan’’lar niye büyüktür?

Zamanı aşabildikleri için. Zamanı aşmak, geçmişi akıl süzgecinden geçirerek yorumlayıp günü anlamak, geleceği doğru öngörebilmektir.

Dünyaca ünlü Amerikalı yazar Mark Twain, 1835-1910 arasında yaşamıştır. Asıl adı Samuel Langhorne Clemens’tir. Roman ve öykülerinde mizah ve hiciv öne çıkar.

Yazarlık yaşamının ilk döneminde ABD'nin emperyalist amaçlarını savunan Mark Twain, 1899’dan itibaren antiemperyalist hareket içinde yer aldı. Yaşlılık yıllarındaki eserlerinde sömürgeciliği, ırk düşmanlığını, kazanç hırsını, dinsel ikiyüzlülüğü sert bir dille eleştirdi.

‘‘Gizemli Yabancı’’ adlı öyküsü o eserlerinden biridir. Öyküye isim olan ‘‘gizemli yabancı’’, aynı zamanda öykünün ana karakteri olan ‘‘Şeytan’’dır. Mark Twain bu öyküde Şeytan’ın ağzından insanlığı eleştirir, insanlığın geleceğiyle ilgili öngörülerini dile getirir.

Öykünün sekizinci bölümünde (sonlara doğru) yer alan eleştirilerle öngörülerdeki isabet dehşet verici.

Şeytan ‘‘Pekala. İnsan ırkının ilerleyişinin bir tarihçesini görmek ister miydiniz?’’ diye sorar öykünün diğer kahramanları olan çocuklara.

Kabil ve Habil olayını, Sodom ve Gomora’’yı, Lut ve kızları’’nı, ‘‘Jael’’in çivili cinayetini, Mısır ve Antik Yunan ile Roma ve Kartaca savaşlarını bir film gibi gösterir. Sonra Hristiyanlığın doğuşu, Avrupa’daki gelişmeler izlenir, ‘‘Hristiyanlıkla uygarlık el ele o çağlar boyunca… ‘‘Karşımızda hep savaşlar vardı. Avrupa’nın her yerinde, dünyanın dört bir yanında’’ betimlemesi yapılır.

Şeytan ‘‘Bazen kral ailelerinin çok özel çıkarları için; bazen de zayıf bir ulusu ezmek için; ama savaş saldırgan tarafından hiçbir zaman temiz bir amaç için başlatılmamıştır, ırkın tarihinde böyle bir savaş yoktur’’ der ve şöyle devam eder:

‘‘Bugüne kadar olan gelişmenizi gördünüz, itiraf etmelisiniz ki harika olmuş! Şimdi geleceği de sergilememiz gerekiyor.

Algıladığınız gibi sürekli olarak ilerleme kaydetmişsiniz. Kabil cinayetini bir sopayla işledi; İbraniler cinayetlerini mızraklarla ve kılıçlarla işlediler; Yunanlılar ve Romalılar bunlara koruyucu zırhları, askeri düzenlemeler ve generallerden oluşan güzel sanatları eklediler; Hristiyanlar tüfekleri ve barutu getirdiler, bunlardan birkaç yüzyıl sonra insanoğlu kıyım silahlarının etkinliğini öylesine büyük bir ölçüde geliştirecektir ki, bütün insanlar, Hristiyan uygarlığı olmasa, savaşın zamanın sonuna kadar zavallı ve önemsiz bir şey olarak kalacağını kabul edecektir.

Dikkate değer bir ilerleme bu. Beş ya da altı bin yıl içinde beş ya da altı yüksek uygarlık ortaya çıktı, serpildi, dünyanın hayranlığını kazandı, sonra etkisini yitirip yok oldu; en sonuncusu dışında bunlardan biri bile insanları toptan ve yeterli biçimde öldürmenin yolunu icat etmedi. Hepsi ellerinden geleni yaptılar ama Hristiyan uygarlığı gurur duyulacak bir zafer kaydetti. İki-üç yüzyıl sonra bütün yetkin katillerin Hristiyan oldukları anlaşılacaktır; o zaman pagan dünya Hristiyanların okuluna gidecektir -onların dinini benimsemek için değil, silahlarını edinmek için- Türkler ve Çinliler misyonerleri ve din değiştirenleri öldürmek için o silahları satın alacaklardır.’’

Geleceği okumak bu olmalı…

O dönemde ‘‘Türkler ve Çinliler’’in Asya demek olduğu; günümüzde silah üretimi ve ticaretinin büyük ölçüde Batı’nın (Hristiyan Avrupa ve Amerika) elinde bulunduğu; savaşların, özellikle din ve mezhep savaşlarının ise daha çok Doğu’da (Ortadoğu başta olmak üzere Asya ülkeleri) yapıldığı dikkate alınınca…

(Mark Twain, Seçme Öyküler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)