31 Mart 2024 Yerel Seçimleri için geri sayım resmi olarak sürüyor. Partiler adaylarını büyük ölçüde açıkladı. Kalanlar da sanırım bu hafta içinde açıklanması bekleniyor. 3 Mart’ta Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) onayladığı isimleri açıklamasıyla adaylar kesinleşecek.

Türkiye, bu seçime kilitlendi. Sosyal medyadan gazete ve televizyonlara, diğer iletişim kanallarından küçük grup toplantılarına, hatta aile ziyaretlerine kadar hemen her ortamda seçim konuşuluyor; adaylar tartışılıyor. Yeni adaylar açıklandıkça da tartışmalar yoğunlaşıyor.

En çok tartışma, sosyal demokrat kesimde, bu kesimin amiral gemisi olarak gördüğü CHP ve adayları üzerine yapılıyor.

Senfoniyi (çok seslilik) sevmeyen partilerde tartışma kapalı kapılar ardında sürüyor. Vitrinde assolist şarkıyı patlatıyor, fasıl heyeti devam ediyor.

CHP’de tartışmanın yoğunlaştığı iller İzmir ve Antalya. Bu illerde adaylar ve belirlenme yöntemleri eleştirilirken, kazanma-kaybetme olasılıkları üzerine öngörüler dillendiriliyor.

Sosyal medya ve haber siteleri üzerinden izleyebildiğim kadarıyla gördüğüm şu: Tartışmalar tam da iktidarın ve muktedirlerin isteği zeminde, eğimde, kıvamda sürüyor.

Çünkü…

Kendisini demokrat veya sosyal demokrat olarak konumlandıranlar, parti yönetiminin karar alma yöntemini ve kararlarını (adayları) tartışırken, gemi karaya oturdu.

Benzin mazot zammından, faizden, kurdan, emeklilerle dalga geçilmesinden bahsetmiyorum; hukuk bitti…

Anayasa, bu kez yasama organının eliyle askıya alındı… Hem de Anayasa Mahkemesi’nin ısrarla ‘‘hak ihlali var, derhal bırakılmalı’’ demesine rağmen, o konuda yetkisiz bir mahkemenin talimat gibi kararına uyularak, bir milletvekilinin milletvekilliği düşürüldü.

Şu aşama, ne aday, ne aday belirleme yöntemini tartışmanın zamanı. Şimdi konuşulması gereken; ‘‘adım adım genişleyip hayatımıza egemen olan hukuksuzluk karşısında neler yapıldı, neler yapılmalıydı, neler yapılmalı, ne yapılabilir’’ sorulanı cevap bulmaktır.

Parti yönetimi ile bir hesap görülecekse seçim sonrası beklenebilir, kuşku duyulan belediye başkanı çürük çıkarsa her zaman yakasına yapışılabilir.

Küskünleri sandığa çekmeye çalışmak gerekirken, mevcut tartışmalarla sadece yeni küskünler kitlesi oluşturulup büyütüldüğü kanısındayım.

Titanik orkestrası gibi bir görünüm var: Hani gemi batarken, filikalara koşuşturan yolcuları sakinleştirmek için konsere devam eden, geminin son noktasıyla birlikte suya gömülen orkestra…

Titanik’te yeterli sayıda kurtarma filikası yoktu, yolcuların en az yarısı için ölüm kaçınılmazdı.

Hukuk yoksa kimi, nasıl seçtiğinizin bir önemi olmayacak; istenildiği zaman sizin başkan gönderilip yerine ‘‘yüksek’’ gönülleri hoş tutan birileri oturtulacaktır.

[email protected]