Sanırım 31 Mart’ta en çekişmeli yerel seçimlerden birini yaşayacağız. Çekişmenin yoğun geçeceği illerden arasında Antalya ilk sıralarda olacak. Çünkü bu bereketli coğrafya, rantı en bol yöre durumunda. Türkiye’nin dördüncü büyük ili olma yolunda hızla ilerliyor. Bu da rant alanlarına yenilerinin eklenmesine neden oluyor. Haliyle iştah kabartıyor.
2019’daki seçimde güç birlikleri vardı. Bu seçimde sadece iktidardaki Cumhur İttifakı (AKP diye okunabilir) varlığını koruyor. Muhalefette birlik, dayanışma yok. Amiral gemisi durumundaki CHP’nin girişimleri karşılıksız kaldı.
Söylemlere bakarsanız, muhalefetteki herkes kendi bacağından asılmak istiyor. Ama bu söylemler ne kadar gerçekçi, ne kadarı örtülü pazarlıklar ve vaatlerle ilgili, bilmek olanaksız.
İktidar ittifakı, yeminde tarafsız eylemde taraflı ‘‘başkan’’ın komutasında, devletin tüm gücünü ve olanaklarını kullanarak yarışa hazırlanıyor. En yüksek perdeden yapılan tehdit ile ‘‘trol ordusu’’ denilen yalancılar güruhunun çamurları da cabası.
İktidar ile muhalefetin yarıştaki durumları, biri her gün bir kuzu devirirken diğeri ayran eşliğinde bulgur pilavına kaşık sallayan pehlivanlar gibi.
Bu eşitsizliğin yanında bir de boş eleştiriler ile parti küskünleri var. Elbette eleştiri olmalı, hesap sorulmalı. Ama şu da unutulmamalı:
Antalya’nın ‘‘bütünşehir’’ olarak ikinci dönemi. Birinci döneminde Büyükşehir Belediyesi iktidar partisindeydi. ‘‘Büyükşehir’’den ‘‘bütünşehir’’e (belediyenin tüm ilden sorumlu olması) dönüşümün de etkisiyle kesenin ağzı açıldı. 2019’de seçimi muhalefetin kazandığı tüm illerde, aynı kesenin ağzı bağlanıp düğüm üstüne düğüm atıldı; bütçeler kısıtlandı, ödemelerin vadeleri kısaltılıp öne çekildi, yardımlara el konuldu. İktidar partisine dirsek gösteren illerdeki belediyeler, ağa ve yanaşmalarının deyimiyle ‘‘topal ördek’’ yapılmaya çalışıldı. Antalya da bundan fazlasıyla nasiplendi.
Yaşanan salgını da unutmadan ‘‘yapılabilir olanlardan nelerin yapılmadığı’’ ortaya konulmalı, neden yapılmadıkları sorulmalı. Plaj işgali veya peşkeşinden ulaştırma beceriksizliğine, imar oyunlarına kadar pek çok da konu varken, ‘‘beş yılda ne yaptı ki’’ türünden beylik laflar, haksızlık olur.
Küskünlüklere gelince…
Adam, milletvekilliği yapıp sayesinde siyasetin kaymağını yediği partiye, böylesi kritik bir dönemde dirsek gösteriyor. Neymiş efendim? Belediye başkanı olmak istemiş aday gösterilmemiş, aday belirlemede ilkesiz hareket edilmiş, vs vs…
Yasalar, hatta Anayasa açıkça çiğnendiği için vatandaşlıktan mı çıkıyorsun? Partide ilkeler çiğnendiyse, haksızlık yapıldıysa partinde mücadeleni verirsin. Başka cephelere geçip de eski mevziine kurşun sıkmayı anlayabilmiş değilim.
Özetle belirsizlik, karmaşa ve kargaşa çok, sandık çok şeye gebe; sonucu kestirmek zor.
Ancak sonuç ne çıkarsa çıksın, başkanlığı kim kazanırsa kazansın; yüksek tehditler, ‘‘küstüm’’ tripleri ya da başkaca pazarlıklar nedeniyle bu seçimde seçmen kendini de oylamış olacak: ‘‘Fikri hür, vicdanı hür’’ yurttaş olmakla ‘‘sürüye sayılmak’’ arasında seçim yapacak…