Bugün Müslümanlar için Kurban Bayramı. Benim içimin hem burulup hem ruhumun çocuklaştığı, sevinçle hüznün karıştığı bir gün. Her Kurban Bayramı’nda bu duygu karmaşasını yaşarım.
Diğerlerine göre biraz çelimsiz, ‘‘küçük koyun’’ diye adlandırdığımız, ‘‘bu benim’’ diye sahiplendiğim bir koyunumuz vardı. Koyunlarımızı sürü halinde otlatırken onu özel olarak beslemeye çalışır, bazen azık çıkınımdaki ekmeği bile paylaşırdım. Boynuna sarılırdım, bana yavrusu gibi şefkat gösterir, seslendiğimde koşar gelirdi.
Kaç yaşındaydım anımsamıyorum. Ya bahardan kışa, ya kıştan bahara geçiş dönemiydi. Bir Kurban Bayramı’ydı. Biz çocuklar için ibadetten çok heyecan kaynağı olan bayram namazı kılınıp gelindi. Âdet olduğu üzere mahallece toplanıp yemekler yendi. Herkes kurbanını kesmeye koyuldu.
Baktım babam benim koyunu kesiyor. Ağlayıp bağırarak uzaklaştım ve babamı taşlamaya başladım. Annem yakalamaya çalışıyor, ben kaçıyorum. Fırsat bulunca tekrar babamı taşlıyorum. Oysa köydeyim, hayvanların kesilip yenilmesine, alınlarımız kurban kanı sürülmesine alışığım.
Saatlerce eve girmedim. Evden uzağa da gidemiyorum. Evin toprak damına çıktım, müherenin (baca) yassı taşlarına dayandım. Hem ısınıyor, hem konuşmaları dinliyorum.
Damda olduğumu hissetmiş ya da görmüşler. Beni eve çekecek türden kışkırtıcı konuşmalar oluyor. Onun o zaman ayırdında değilim.
Açlık bastırmaya, hava da kararmaya başlayınca kös kös damdan indim, eve girdim. Sofra hazır, ortada kavrulmuş et var. Gündüz uğruna ağlayıp babamı taşladığım koyunun eti. Önce mırın kırın etsem de sonra oturup iştahla yedim.
Kurban Bayramlarında bu çocukluk anısı zihnimden gelip geçer. Göğsüme bir çocuk kalbi yerleşir. Suratım bir asılıp ciddileşir, arkasından bir tebessüm gelir, kendi kendime gülerim.
Uzmanların sözlerine kulak verin, bir ibadeti yaparken minik yürekleri zedelemeyin.
Bayramınız kutlu, kurbanınız bereketli olsun.