Zaman her şeyi öğüten bir mekanizma ki, sizi de ilgilendiren yönü ne ise; o kadar bir şeylerin farkında oluyorsunuz.

İçinde iseniz örgütülüyor, un edilip ekmekten pastaya kadar! ya kalitenize ya da şansınızdan kimin elinde kalmışsanız ona göre bir şeyler yapılıyorsunuz ya da rafta bir çuval, bir kese içinde bozulmayı bekleyin un gibi unutulup gidiyorsunuz.

Bir gün önce 4 Aralık Madenciler Günüydü. Maden işletmelerinin sorunları bir göçük olup, bir kaç can sonsuzluğa uğurlanıp, üç beş çocuk öksüz kalınca gündeme gelir.

Aileden başlayarak bozulur toplum, toplumun bozulması ile millet, millet bozulmuş, darmadağın olmuş ise de Devlet için geçmiş olsun.

Bir konuyu ele alırken aslını, kökünü görmezlikten gelirsiniz, soysuz, sopsuz ne idiği belirsiz bir şey olur çıkar.

Kimisi işin hamasetindedir, kimisi de olayı görmezlikten gelme derdinde. Kim ne derse desin, o yüzden Madenciler Günü için bir şeyler demek için, ilk olarak MADENLER için bir şeyler demek gerekir.

Osmanlı'nın maden ya da madencilik diye bir derdi yoktur. O yüzden ne bir işletme ne de yasası vardır.

Bu ülkenin maden emekçilerinin ataları, bu ülkenin kuruluşunda ellerini taşın altına koymuşlardır. Böyle bir Ülkenin soylu, Yurtsever evlatlarının, bir yakını madende ölmüş, sakat kalmış olanların bundan sonraki kısımlara iki kere bakmalarını öneririm.

Ve konu yine gelir en başa, Mustafa Kemal Atatürk ve Yurtsever arkadaşlarına dayanır.

Bu Ülkenin taşı, toprağı, uğrunda can verenlerinin çoluklarına, çocuklarına emanetleri idi. 

O yüzden de, madenler ve madencilik hakkında yasal düzenleme 1934 yılında Anayasası ile, madenlerin işletilmesinin bir kamu hizmeti olarak kabul edilmesi ile başlar.

Devlet, "Madencilik ve Metalurji ürünleri" alanında yeraltı kaynaklarını değerlendirmek ve işletmek üzere 1935 yılında 2985 sayılı yasa ile;

Maden aramasını bir kamu hizmeti sayılarak, Maden Tektik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuş ve madenleri kamu malı, dolayısı ile de işletilmesi de bir KAMU HİZMETİ sayılmıştır.

Çoğu kişi neyin ne kadar farkında bilemem ama "Türkiye Cumhuriyetini Kuran Türkiye Halkına, Türk Milleti Denilir" denilerek tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşları, Cumhuriyet ile birlikte bir ULUSLAŞMA süreci yaşamıştır.

Ülkenin 1945'ler, 1947'ler ile başlayan bozulma süreci, üzgünüm ki 1950 iktidarları ile de sürmüş ve 1954 yılında çıkarılan 6309 sayılı Maden Kanunu ile birlikte, ülke yeraltı kaynakları için sonun başlangıcı madenlerin devletin kullanımında olduğu ifade edilmekle birlikte, maden işletmelerinin özel kişiler ve yabancı sermayeye tarafından da yapılabileceği kabul edilmiştir.

Günümüzde Ülkenin felakete uğratılmasının sebebi 1982 Anayasası olduğu biraz da geç olsa herkesçe anlaşılmıştır ama "atı alan da Üsküdar'ı geçmiştir".   

1985'de çıkartılan 3213 sayılı Maden Yasası ile "Maden Arama Ruhsatı" alan/ alabilen yerli, yabancı herkesin bu alana sahip olmasına izin verilmiş ve MTA devre dışı bırakılarak ülke 2004 yılında çıkartılan 577 sayılı yasa ile de uluslararası talana açılmıştır.

Başlangıçta 4 Aralık Madenciler Günü demiştik ya, bugün de 5 Aralık, şaka gibi KADIN HAKLARI GÜNÜ.

Bu Ülkenin Yurttaşları kişilik ve yurttaşlık haklarının bile bu kadar peşkeş çekildiğinin,  hastanelerde bile bir sığınmacıdan sonra "kıymeti harbiyesinin" olmadığının farkında değiller.

Siz bana hangi gün ve haklardan söz edersiniz ki!..

Ülke toprakları içinde yaşayan ve ULUSLAŞMA süreci ile eşit haklara sahip kişiler olarak, titreyip de kendilerine dönmedikleri sürece, neyin ve kimin mücadelesini verirseniz verin;

Neyi, nasıl anarsanız anın, hepsi boş. 

Ne demişlerdi birileri:

Irak, Suriye, İran, ve Türkiye, değil mi?

Titreyip de kendinize dönmek için ne bekliyor ve neyi kutluyor, neyin mücadelesini veriyorsunuz "Allah aşkına"!...