Birçoğunuz için bu başlık hiç bir anlam ifade etmeyebilir ama yaşamımın bir bölümünü geçirdiğim Bürokrasi içinde; özellikle 1980'lerin sonu, 90'ların başında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de değişen çağın farkındalığını yaratmak için, Bakanlardan Namık Kemal Zeybek olsun, Tınaz Titiz olsun bu konuda çok çaba harçamışlardı.

Yok "Bilgi çağı", olmaz "Uzay Çağı", yeni yeni iletişim kanalları açılıyor  "İletişim Çağı" gibi aklınıza gelebilecek bir çok o günü ve sonrası yarınları tanımlayacak projeler hazırlanıyor ve gelecek çağa hazırlık yapılıyordu.

Ülkeler, Milletler, Devletler dünlerinden gelip, bu günlerini yaşarlar, Devlet Adamları da, yarınları ön görür ve planlarlar.

Planlama deyince 1960 yılların hem acı günleri hem de Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) gibi devlet ve millet için olmazsa olmaz birimlerin kurulduğu günler aklıma gelir.

O günler DPT'ye gider gelecek öngörü bilgilerini ve raporlarını alır ve geleceği planlamaya çalışırdık.

Hele hele 2000'lere ne umutla bakmıştım, "yaşasın yeni bin yıl /milenyum" diye.

Milenyuma girmiştik ama zaman hiç de benim düşlediğim gibi gelişmiyordu. Önce gelecek zamana ne ad verelim, "Bilgi Çağı" mı, "Uzay Çağı" mı olsun derken unutuldu, belki de unutturuldu gitti.

Tıpkı 1960'larda değişim ve çağdaş dünyayı yakalamak için kurulan DPT'nin 2011'de kapatılması gibi.

Heey gibi günler hey.

Hani o Güney Amerika yerlilerinden İnkaların şefinin o güzel ama bir o kadar da iç acıtıcı sözü; "İnsanlar plan yapar ve Tanrı onlara güler", ne kadar da haklı çıkıyordu.

Hoş Gabriel García Márquez (Güney Amerika Kolombiya doğumlu),  Yüzyıllık Yalnızlık yapıtında da "İnsanlar plan yapar ve Tanrı onlara güler"i haklı çıkaracak bir çok öykü anlatır ama biz yine bize, kendimize dönelim.

Uzaya gidildi mi, "açım, geçinemiyorum" diyenlerin ekmeklerinden, aşklarından alınan vergilerle turistik seyahat için ay'a "astronot" bile yolladık ama "uzay çağını" ıskaladık.

Bir de sosyal medya ve tv'ler gibi iletişim kanallarına bakınca, aklı başında bir insanın çıldırmaması olası değil, herkes her şeyi biliyor ama bilmesi gerekenlerin dışında, hatta kendisi dışında.

Bilgi Çağı" da güme gitti mi!..

Yine her gün dünyanın  bir yerlerinde  Afrika'dan Amerika'ya, Kuzey kutbundan  güney kutbuna bir toprak parçasında bir "Türk' kalıntısı bulunuyor ama Osmanlının parçalanmışlığından, işgalinden bin bir emek ile Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti ve kavramı neredeyse unutulacak duruma geldi, hem de "milliyetçi ve muhafazakarlar" sayesinde.

Hiç kimseye bahane bulmayalım. Her dinin, her milletin dahası emperyalizmin bir hedefi vardır ve o hedefe de ilerler.

Geleceği planlamazsanız, yarınlarınız olmaz. 

Hani inka Kabile şefi "İnsan Plan Yapar, Tanrı Gülermiş" diyordu ya, belki de Tanrı bize gülüyordur, yoksa başka plan yapanların hiç de planlarına karıştığı yok.

Her gün bu ülkenin ve milletin geleceğini karartacak, yok edecek bilgi ve belgeler ortalıkta dolaşıyor, siyasiler kendi derdinde, yöneticiler de keyiflerine keder gelsin istemiyorlar.

Bunlara kızıyor ya da gönül koyuyor muyum? Asla, hem de alkışlıyorum. Aferin diyorum. Atalar der ki, "Bükemediğin bileği, öpeceksin"!..

Peki, kime kızıyorsun.

SANA, SİZE, SİZLERE!..

Bilgi ve iletişim çağında her şey ortada iken, bu kadar aymazlık niye.

Bu ülkenin tarihinde bir çok örnekler vardır ama yurdum insanın hafızasına uygun örnekler vermek gerekise, 1989'da mutlu olanların 1994 hüsran günlerini, 1999'u, 3 Kasım 2002'yi doğru okumadan bir yere varılmaz. 

Bu ara hiç kimsenin keyfine taş koymak istemem ama yönetim bir savaştır ve süreç olarak yönetilir.  Öyle halkın canı burunda bir süreci doğru okumak gerek.

Ülkede en güldüğüm olay, siyasiler bir sorun yaşandığında, hemen bir uzmandan, bir rapor hazırlamasını istemeleridir.

Hasta için eczanede ki ilaç elbette ki önemlidir ama onu sürece bağlı uygulayacak hekim olmazsa o ilaç ne hastaya ne de başka bir şeye yarar, heba olur gider.

Bu ülke güllük gülistanlık giderken neden son bilmem kaç yıldır elde avuçta ne var ise yiye yiye kendini bitiriyor.

Ha bilmeyenlere Sabah Gazetesinin haberi "KDV'siz arsa satışı 33 ilde başladı! Kentsel Dönüşüm Başkanlığından kaçırılmayacak fırsat

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, 33 ilde 391 muhtelif arsayı KDV'siz satışa çıkarıyor. Yüzde 25'i peşin, 48 ay vadeyle satışa sunulan arsalar vatandaşlara büyük bir fırsat sunuyor." diyor.

Bilginize. 

Ağalık verme ile, yiğitlik de kırma" ile derler eskiler.

İlahi Tevfik Fikret sanki bu günleri görmüş de yazmış gibisin.

"....... ...Bu sofracık, efendiler –ki bekler yutulmayı/ Huzurunuzda titriyor –şu ulusun hayatıdır/ Ulusun ki acılı, ulusun ki eşiğinde ölümün! /Ama sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır… /Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, /Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! /Efendiler pek açsınız besbelli yüzünüzden;/ Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?/ Şu doyumcu sofra, bakın gelişinizle övünçlü!/ Hakkıdır kutsal savaşınızın, evet, o hak da elde bir… / Yiyin, efendiler yiyin; bu iç şenliği sofra sizin, /Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!/ Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say: /Soy sop, şeref, gösteriş, oyun, düğün, konak, saray, /Tüm sizindir efendiler, konak, saray, gelin, alay; /Tüm sizindir, tüm sizindir, hazır hazır, kolay kolay…/ Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,/ Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün sindirimi biraz ağır olsa da yok zarar,/ Görkemli yüceliği, öç alıcı sevinci var, /Bu sofra gönül almanızdan böyle ısınır ve ışıldar. / Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar… /Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, / Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını, /Varlığını, hayatını, umudunu, hayalini, /Tüm olanca rahatını, olanca gönül balını, / Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini… /Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, / Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! / Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! / Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak! / Bugün ki mideler sağlam, bugün ki çorbalar sıcak;/ Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak… /Yiyin, efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin;/ Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! "