Günlük yaşamın içinde olan, yaşadığımız bir çok şeyi herkesin olağan bildiği, gördüğü, yaşadığı olaylar, şeyler sanıyordum.

Özellikle son yıllarda yaşanan zenginlik, yaşanan ultra yaşamalar, sahip olunan servetler, arabalar, giysiler vs vs say say bitmez şeyleri ile bazı demiyeceğim artık bir çok insanı görünce; görünce huzur içinde uyuyup, toprakları bol olsun Atike ve Gülsüm Ninelerimin yeri gelince söylediği sözlerin çoğunu ben de kullanırım ama sık sık da bir çok kişinin ilk defa duyduğunu söyleyince şaşıp kalırken, bir yandan da Ninelerime olan hayranlığım kat kat artıyordu. 

Çocukken kızdığım bir çok şeyin, onlar açısından ne kadar da haklı olduğunu görmek ben nasıl da mutlu edip, gururlandırdı anlatamam.

Evin yan tarafındaki ekmeklikte yufka yapılır, tabi biz de yağlı katmerler isteriz; onlar da yapar ama bir şartla verirler, sakın evin avlusundan dışarı çıkma, gören olur, içi çeker, günah!..

Hemen mızırdansak da, lafları hazırdır, bak oğlum, sakin ol ve dinle: “Asil azmaz, tuz kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır!..". Haydaaa, sözün bittiği yer, kös kös usulca bir kernara oturur çomaç yaptığımız katmerleri, yağlı börekleri bir kenarda kös kös yeriz. 

Eeee, o zamanlar nasihat almayı "gol yemek" sanırdık, çok bilmişcesine bilmem kimlerin çocukları yiyor ama. Hiç istiflerini bozmadan ağır ağır, bak oğlum, sen bizim oğlumuzsun, dedenin de adını aldın, ona yakışır olman lazım. Bir gol daha. Sus pus otururuz.

Bakarlar ki, ben çok üzüldüm, teselli etmek ve benim ayrıcalıklı olduğumu bana anlatmak için, benim örneklerime lafları da hazırdır.

Sen onlara bakma, “Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker".

Bu öğütler ile büyüyüp, bu günler bile onların sıradan kullandığı söz ve deyimlerin bir çok kişi tarafından bilinmediğini görünce, ben de onların söyledikleri sözlerin öykülerini araştırınca ne kadar da doğru ve haklı olduklarını gördüm.

Eskiden kırsal kesimde yenilen, içilen her şeyin bir gerekliliği vardı. Her şey mevsiminde yenir ya da kurutulanları da, mevsimi dışında, kışın yenilir.

Koyun, keçi sürüleriniz olsa bile öyle "kes karabaş koyunu da yiyelim" diyemezsiniz. Ya kayadan düşecek, ya hasat sonrası "tane tutacak" ya da bir şekilde yaralanacak, kurban ve adak dışında başka türlü hayvan da kesilmez.

Tavuk ve horozlar mı, onlar istisna!..

Zavallı evlerin köpekleri de, çoban köpekleri de eti ya kurbanda ya da ekstra bir olaydan sonra yerler.

Bir yılda bir kaç kere et yemek nasip olur zavallılara.

Ha bu arda köy yerlerinde iş güç çok yoğun olduğundan, öyle hayvanın sakatatı ile de ilgilenilmez. Akçiyer, dalak, kelle, ayaklar köyün dışına atılır, mahalle ve köyün köpekleri de bir kaç gün ziyafet çekerler, tabi birbirleri ile dalaşa dalaşa. 

O yüzden yılda bir kaç kez et yiyip beslenerek köpekler canlanmaz.

Bu yüzden özellikle kurban bayramı ve bir sebeple kesilip herkesin bayram ettiği günlerde kesilen hayvanlardan arta kalanları yiyerek doyan köpekler de öyle canlanmaz.

Bu yüzden de aslı ve temeli olmayan şeyler olduğu zaman parlayan kişi ve olaylar olduğu zaman, gün görmüşler tebessüm ile:

BAYRAMDA KÖPEK CANLANMAZ derler.

Bilemem ki, son yıllarda yalan, talan ile zengin olup, servet kazananların bu zevki safaları ne kadar sürer sizce, bu öyküden sonra!..

Anlayan anlatsın!...