Geçenlerde Antalya kıyılarında altı insan cesedi bulundu.

Antalya Valiliği karaya vuran cesetlerden en az beşinin muhtemelen Suriye-Lübnan arasındaki bir kesimden kaçarken tekneleri batan göçmenler olduğuna ilişkin bir ön değerlendirme açıkladı. Soruşturma sürdürülüyor ve DNA testleri yapılarak bu cesetlerin kimler olduğuna bakılacak.

Altı kişi… Ne kazar az ve kabul edilebilir bir sayı değil mi… Sonuçta tüm dinlerin de yücelttiği insanlar ölüp ölüp gidiyor ve bugün uygarlıkların beşiği sayılan Akdeniz kan gölüne dönmüş durumda.

Evet geçmişten bugüne bu kadim deniz pek çok savaşlara, yıkımlara, uygarlıkların çatışmalarına sahne oldu ancak bugün yaşadıklarımızın yanında hiçbiri utançlıkla anılmadı. Rezil istatistiki tablolar on binlerce insanın daha iyi yaşam elde etmek, ülkelerindeki istikrarsız yapılardan uzaklaşmak ya da iç savaş kurbanı olmamak için Akdeniz’de boğulup boğulup yok olduklarını gösteriyor. Mülteciler Derneği’ne göre sadece 2021 yılı itibariyle Akdeniz’de boğulup ölenlerin sayısı 20 bini aştı. Alınabilen tüm önlemlere karşın bizim Antalya’nın da içinde olduğu uzun kıyı kuşağında ölümlerin öyle anlaşılıyor ki yakın gelecekte son bulması asla mümkün değil.

Çünkü bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı acı bir gerçek var:  Emperyalist güçlerin ele geçirmek ya da elde tutmak amacıyla çullandığı yeraltı kaynakları zengin ama halkları yoksul ülkeler.

Bizim de hemen kıyısında yer aldığımız Ortadoğu örneğin… Arap Baharı adı altında kimi ülkeleri ayaklandırdılar, Suriye’yi, Irak’ı, Tunus’u, Mısır’ı perişan ettiler. Irak’a çullanıp bir milyondan fazla insanın ölümüne neden oldular. Suriye’de 13 milyon insan ülkesini terk etti. Kaçanların büyük çoğunluğu ülkemize geldi, Afrika’daki katliamlarda yüz binlerce insan öldürüldü. Avrupa’nın ortasında çoğu Boşnak olan 100 binlerce insan katledildi. Devam eden çatışmalarda Rusya-Ukrayna savaşında on binlerce sivil yok olup gitti. Karabağ’da Ermeni-Azerbaycan çatışmasında binlercesi toprağa düştü. Devam eden İsrail saldırılarında çoluk-çocuk, yaşlı, kadın 25 bini aşkın insan hala acımazca öldürülüyor. İran vekalet savaşçıları yoluyla İsrail’i vuruyor, Yemen Aden Körfezi’nde gemileri torpilliyor ve Irak’ın kuzeyinde ABD öncülüğünde yeni harita şekillendirmesine dönük projeler yürütülüyor ama uygar dediğimiz Avrupa ülkeleri ya seyirci ya da el altından destekçi. Amerika ve İngiltere ise operasyonların ana ülkeleri.

Bunu anlamak için çok fazla kafa yormaya gerek yok. Rusya-Ukrayna savaşında ABD ve Avrupa ülkeleri Ukrayna’ya silah yağdırıyor. Amaçları savaşı bitirmek değil daha çok silah satabilmek.

Ortadoğu ülkelerinde de durum farklı değil. Arap ülkelerinin hemen hepsi devasa miktarlarda silah ithalatı yapıyor.

Dünyada her yıl 35 milyon insanın açlıktan öldüğü, bir milyara yakın insanın gıdaya ulaşmakta zorlandığı ve her dokuz çocuktan birinin yatağa aç girdiği bir dünyada peki küresel silah tekellerinin satışlarında bir düşüş var mı?

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) araştırmasına göre son yedi yılda dünya genelinde silah satışları yüzde 1,9 oranında arttı ve sıkı durun tam 592 milyar dolara ulaştı.

Bu rakamlar bize savaşların, çatışmaların, istikrarsızlıkların, yoksullukların, ülkelerinden kaçanların niye Akdeniz’de boğulduklarını ve hedef ülkelerin neden bu hale getirildiklerini açık ve net olarak gösteriyor.