Türkiye Cumhuriyeti tarihine nereden başlarsak doğru yere varırız?

    Dedesinin adını bile bilmeyen  zavallı çıkıyor diyor ki, "Ben Osmanlı Torunuyum!.." Eyvallah.

    Osmanlı, benim de ecdadım. Her ne kadar Toroslara pek sıcak bakması da Saray, yine de vefakâr insanları olarak, çok çekmişler de olsun. Devlettir, ne yapsa yeridir denilip, katlanılmıştır!..

    Peki Osmanlı'nın tarihi ne zaman başlar?

    Osmanlı İmparatorluğu/Devleti, Türklerin Oğuz Boyundan Osman Gazi'nin kurduğu ve Osmanlı Hanedanı'nın Hükümranlığında/ Yönetiminde varlığını sürdürdüğü, M.S 1299'da Söğüt'te Beylik olarak kurulmuş, zamanla başka Beyliklerin katılması ve Fetihler ile çok uluslu olan bir devlet olmuştur.

    Buraya kadar tamam mı? Tamam!..

    Peki Cumhurbaşkanlarının, Devlet Başkanlarının ve dahi "Milliyetçi- Mukaddesatçı- Muhafazakar"ların arkalarında koydukları o 16 bayraklar da neyin nesi? 

    Hani, "16 TÜRK DEVLETİ" diye!..

    Peki ordu kumandanın böğürlerine  taktığı o bröve ne,  ve de üstünde ne yazar? 

     M.Ö 209!..

    Yanlış anlaşılmasın bu "MÖ" Milattan Önce. Hani bazı Öküzlerin çıkardığı "Mööööö" sesi ile karıştırılmasın.

    Yani Türk-Hun Hükümdarı Mete Han'ın ilk Orduyu kurduğu tarihtir bu Milattan Önce M Ö 229.

    Her şeye iyi niyet ile baksak bile, haydi insandır cahildir, unutkandır unutur, bilemez, anımsayamaz diye baksak bile, koskoca Okumuş "alim" olmuş, adlarının önüne "Profesör, Dr, Hoca" gibi unvanlar almış olanlara ne demek gerek o zaman!..

     M Ö 229'u unuttup  M.S.1299'a takılı kalmak da neyin nesi.

    Bunlar iyi niyetle yaklaşımlar diye iki miyiz? Asla!..

    Dünya tarihi, tek başına kişi, devlet ve milletlerin yazdığı ya da yazacağı bir tarih değildir; o yüzden de;

   Sayın Yılmaz Dikbaş'ın 16 Kasım 2009 tarihli "SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR ve Tetikçi Prof. Dr. Cemil Koçak kimdir?" başlıklı yazısına bir göz atalım mı!..

    Kayınpederi, "Jake Dauber, hemen konuya girer ve Cemil Koçak’a şunları anlatır. ABD, küresel imparatorluğunu kurmak için başlıca üç tür araç kullanmaktadır:

    Tetikçiler

    Çakallar

    ABD Ordusu".

   Geçmişte ingilizler, günümüzde de Amerikalılar kendi ülke ve emperyal çıkarları için ellerinden geleni yapıyorlar.

    Ha, şunu da söyleyeyim. Adamlar, senin yoksul köy delikanlıları okusun diye açtığın KÖY ENSTİTÜLERİNİ kapattırıp, sonra da o yoksul delikanlıları alıp yetiştirip, sana karşı kullanıyor ve sen trene bakar gibi bakıyor, hatta alkışlıyor isen, ben sana söyleyecek söz bulamazken ya da içimden saydırırken; kendi ülkesi, milleti, devleti için çalışan İngiliz'i, Amerikan'ı da alınından öperim.

    Yazıyı ve konuyu uzatmamak için daldan dala atlayacağım ama:

    Kişi, hem masasının arkasına 16 Türk Devleti Bayrağını Asar/koyar, böğrüne de  Kara Kuvvetlerinin M.Ö 209 yazılı brövesini takar, ardından da, binlerce yıllık tarihini unutup sadece Osmanlı Hanedanlına takılı kalırsa, ne demek gerekir.

    Sonuç, Cemil Koçak'a Amerikan Derin Devletinin Adamı Kayınpederinin yukarıda söyledikleri ve Cemil Koçak'a yaptırdıkları ve söylettikleri çıkar 

    Atatürk’e hakaret içeren yayınları ve konuşmaları nedeniyle hakkında pek çok davası açılan ve hapis cezası alan Kadir Mısıroğlu, 1974 yılında çıkan Genel Af ile serbest kalır ve siyasete atılarak Millî Selamet Partisi Genel Yönetimine girer.

    12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra da İNGİLTERE'YE  (Birleşik Krallığa) kaçar ve iltica eder. 1983 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılır, 1991’de de Türkiye’ye geri döner.

     "KEŞKE YUNAN GALİP GELSEYDİ” sözleri kulaklara küpe oldu mu bilemem ama, tarih notunu aldı.

    "Lozan Hezimettir" diye 3 ciltlik kitaplar yazdırılıp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına hayali tarih ürettirilmesinin sizce, amacı ne olabilir?

   Yine Cemil Koçak'ın Kayınpederi'nden devamla:

     "Bu tetikçileri, mafya örgütlerinin eli silahlı ayak takımı ile karıştırmayınız. Bizim tetikçilerimiz, en üst düzeyde eğitim almış akademisyenler, mühendisler, ekonomistler, finans analistleri ve hukukçulardan oluşur. Bizim bu tetikçilerimiz, görevlendirildikleri ülkelerde uydurma istihbarat raporları hazırlarlar, yalana dayalı kitaplar yazarlar. ABD yandaşı sivil toplum örgütleri kurup yönetirler. Uydurma kamuoyu araştırmaları yaparak halkı yönlendirirler. IMF ve Dünya Bankası kredileri olmadan yürütülmesi imkânsız büyük yatırım projeleri yapıp uygulanması için hükümetlere dayatırlar…

   İşte bizim danışmanlık şirketimiz MAIN, bu alanda çalışmaktadır. Eğer sen de bizimle çalışmayı kabul edersen, bizim bir “Akademik Hit Man”imiz olacaksın. Senden, akademik bir tetikçimiz olarak beklentilerimiz şunlar olacaktır.

    Türk tarihini, özellikle de Türk Kurtuluş Savaşı tarihini tersyüz edeceksin!

    Yayınlayacağın kitaplarla, yapacağın söyleşilerle Mustafa Kemal’i sıradanlaştıracaksın

    Gerçi biz 60 yıldır Türk çocuklarının kendi tarihlerini okullarda öğrenmesini engelledik ama son yıllarda Türk halkına gerçek tarihlerini anlatan bazı yazarlar türedi… 

    İşte sen, bunların yazdıklarını etkisizleştirecek kitaplar yazacak, konuşmalar yapacaksın! Mustafa Kemal’i ve Türk Ordusunu halkın gözünden düşürecek, sözde bilimsel makaleler, kitaplar yazacaksın. Kısacası, Türklerin gerçek geçmişlerini belleklerinden itina ile temizleyeceksin!"

     Osmanlı Devletinin son günlerini bilmeyen yoktur. Emperyal devletlerin işgallerini ve unutturulmaya çalışılan ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINI da.

    Osmanlı Saltanatına dayatılan SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920), 23 Nisan 1920'de açılan TBMM tarafından kabul edilmeyip, yırtılıp atılınca;

    TBMM Hükümeti'nin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından (11 Ekim 1922) sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükümetini Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler.

    24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta bir  barış antlaşması imzalanır.

    Bu yüzden LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin TAPU SENEDİDİR.

    Bu topraklarda yaşayanların kanları, canları ile kurdukları devletin mülküdür!..

   Yok efendim 100 yıllıkmış, yok efendim şöyle-böyleymiş diyenlerin amacını anlamadıysanız, siz de sözüm yok. Olmasın da!..

    Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde başlatılan mücadele unutulmamalıdır.

    Süreç şöyledir:

   19 Mayıs 1919 Samsun'a çıkış, Amasya Bağımsızlık için isyan bildirgesi, Bağımsız devlet fikrinin ilan edildiği Erzurum Kongreleri ve 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'den sonra, tarihimizin en şanlı sayfalarından birisi de, 20 Kasım 1922'de başlayan ve tartışmalar, kesintiler olsa da 24 Temmuz 1923'de Lozan'da imzalanan Barış Antlaşmasıdır.

    Atatürk, TBMM'nin yurtsever üyeleri ve halkın desteği ile Lozan'a gönderilen Heyet Başkanı İSMET İNÖNÜ'nün diplomatik başarısı tartışılmaz . 

   Lozan görüşmelerinde İngiliz Heyeti Başkanı Lord Curzon'un İsmet İnönü’ye söylediği “Şimdi bu masada verdiklerimizi, yakında ekonomik zorluklar içine düştüğünüzde geri alacağız” sözleri ise kulaklara küpe olmalıdır.  

    Hiç kimse Lozan Barış Antlaşmasını hafife alıp senaryo yazmasın. Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi alınmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kurulmuştur.

    Bu sürecin uluslararası etkisi ise, 1.Cihan/Dünya/Paylaşım Savaşı sona ermiştir. Bitmiştir.

    Tüm yurtseverlere, ülkesi için canlarını feda edenlere, Lozan'da tarih yazanlara ve hala Ülkesi- Milleti için çabalayanlara selam Olsun!..