Bazı insanların insani ve vicdani görevleri olurmuş; aldıkları eğitimler, terbiye ile birlikte toplumsal, kültürel ve ulusal bilinçleri düzeyinde.
İster Türk Milleti, toplumu ister Anadolu kültürü içinde yaşamış, yetişmiş insanları olsun hep güzel şeyler yaratmak ve yaşatmak için çabalarken, içlerinden bazıları da bu huzuru bozmak, birilerine uşaklık, kul, köle de olmamış mıdır, elbette olmuşlardır!..
Dün olduğu gibi bu gün de maalesef böyledir.
Peki bu tavrın toplumsal bir yanı da var mıdır, diye düşünürken, bir dostumdan gelen bir paylaşım bende, hani deriz ya; bir şey okudum, dinledim hayatım değişti diye; işte bu da bende şafak attırdı.
Anadolu Ozanı Pir Sultan Abdal Horasan'da doğsa da karış karış Anadolu'yu, Yunus Emre, Dede Korkut gibi dolamış ve halkına doğru bildiklerini günün koşulları içinde anlatmışlardır.
Halkının yanında olan bu tavırlarına karşın, halkının bir kısmı onları anlamamış, iktidardakiler ise onların bu tavırlarından rahatsız olmuşlar ve Sivas Valisi Hızır Paşalarca idam ettirilmişlerdir.
İşte Dünya'nın dört bir yanında olduğu gibi, bu topraklarda da acı, hep insanlara, birbirlerinden gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti gibi onca emekler ile kurulmuş, kul iken yurttaş yapılıp, kişilik verilmiş bir millet, toplum nasıl olmuş da, Özgürlüğü unutup, ezik, silik, korkak gönüllü kölelere dönüşmüştür.
Günümüzde otoriter, tek adam yönetimleri diye anılan bu yönetim tavrı, tarihte de TİRANLIKTIR olarak anılmıştır.
Burada asıl sorulması gereken soru, onca emekler verilerek kişilik kazandırılan bir millet, toplum nasıl oluyor da özgürlüğünden bu kadar kolaylıkla vaz geçebiliyor, dün tiran, bugün ise şef, tek adam diye adlandırılan liderler, toplumun desteğini nasıl bu kadar kolay alabiliyorlar. alıyorlar?
İşte buna kafa yorarken, yanıt bundan 450 yıl öncesinden Fransız düşünür, yargıç ve hümanist Etienne de La Boétie'den geliyor.
"Bu kadar çok insan, bu kadar çok kasaba, bu kadar çok şehir, bu kadar çok ulus, kendisine verilenden başka hiçbir gücü olmayan tek bir tirana nasıl tahammül ediyor?” diye soruyor 1574 yılında yazdığı “Gönüllü Kölelik Üzerine Söylev” adlı notlarında .
La Boétie, bu denemesinde antik çağdan örnekler vererek Fransız monarşisini dolaylı olarak eleştiriyor ve olayı şu iki noktaya dayandırıyor:
"Tiran, iktidarı her zaman zorla ele geçiren kişi değildir. Hatta çoğu zaman ona bu gücü ve yetkiyi veren zulmettiği halkın kendisidir.
Zavallı ve sefil insanlar, akılsız halklar, kötülükte inatçı ve iyilikte kör uluslar, en güzel ve en temiz gelirlerinizin gözlerinizin önünde elinizden alınmasına, tarlalarınızın yağmalanmasına, evlerinizin harap edilmesine ve atalarınızın eski eşyalarının gasp edilmesine izin veriyorsunuz! Öyle bir şekilde yaşıyorsunuz ki artık hiçbir şey sizin değil.
…Ve tüm bu zarar, tüm bu talihsizlik, tüm bu yıkım düşmandan değil, uğruna cesurca savaşa gittiğiniz bizzat sizin yarattığınız düşmandan geliyor.
....Oysa bu efendinin yalnızca iki gözü, iki eli, bir bedeni var ve sonsuz sayıdaki kentlerimizin sakinlerinden başka bir şeyi yok. Sizden daha fazla sahip olduğu şey, sizi yok etmek için ona sağladığınız araçlardır. Sizi gözetleyen sayısız casusu sizin saflarınızdan değilse nereden buluyor? Size saldırmak için bu kadar çok eli nasıl oluyor da sizden ödünç alıyor? Şehirlerinize bastığı ayaklar da sizin değil mi? Sizin üzerinizde sizden başka bir gücü var mı? Sizinle anlaşmadan nasıl peşinizden koşmaya cesaret edebilir?
Sizi yağmalayan hırsızın alıcısı, sizi öldüren katilin suç ortağı ve kendinize hain olmasaydınız, size ne zarar verebilirdi?” diye soruyor ve bunu nasıl ve kiminle yaptığını şöyle açıklıyor.
La Boétie’ye göre tiranlıklarda Tiran ülkeyi, gözü, kulağı olan en fazla 5-6 kişi ile yönetir.
Bu 5-6 kişi, 500-600 kişiyi, bu 500-600 kişi de sayıları binleri bulan çevreleri yönetir.
Böylece tiran milyonları kontrol eder, hepsine de bu yağma ve talandan küçük bir pay ayırarak menfaat bağları kurarlar.
Esas parsayı ise Tiran 'ın kendisi ve çevresindeki 5-6 kişi bölüşür.
Siz hâlâ konunun özünü kavramayıp, dün "5'li çete ", bugün de sayıları 50'lileri, 60'ları bulan çeteleri, soyguncuları mı, arıyorsunuz.
Sistemi sorgulamadan, sistemi sorgulayacakları seçmeden, adamınızı ya da madamınızı seçmeyi sürdürüyor iseniz, size Allah kolaylık ve akıl versin de, bizim suçumuz, günahımız ne?