Şimdi dikkat edin ne zaman çözülemeyen ve çözülmekte zorlanan ağır bir sorun varsa gündeme mutlaka o sorunu veya sorunları unutturmak için başka bir konu gündeme getirilir.  Buna gündemi değiştirme deniliyor. Açıkçası iktidar da bunu iyi beceriyor.

Neymiş, yamalı bohça haline gelen ve zaten yazılanlara bizzat iktidar tarafından uyulmayan mevcut anayasa acilen değiştirilmeliymiş. Ama hangi gerekçelerle değiştirmeyi düşünüyorlar, gizli ajandaları var mı, kendilerine yeni bir kulvar mı açmak istiyorlar bunu ifade etmiyorlar. Söyledikleri “gelin yeni bir anayasa yapalım” dan öte bir şey değil.

Evet anayasalar süreç içinde değiştirilebilir, yenilebilir, günün koşullarına göre maddeleri gözden geçirilebilir. Sonuç itibariyle her şey süreç içinde değişir ve dönüşür. 1982 anayasasını yapan askeri yönetim ve o ekibin oluşturduğu Danışma Meclisi’ndeki tüm görüşmeleri detaylarıyla yakından izlemiş bir gazeteciyim. Prof. Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki komisyonun hazırladığı anayasa taslağı askeri yönetimce onaylayıp halk oyunu sunulmuştu. Buradan tek ret oyu veren rahmetli Kamer Genç’i de anmış olalım. Sonuçta 2,5 parti üzerine kurulu, 1960 anayasasına göre gerici ve yasakçı kurallar getiren 1982 anayasası halkın yüzde 91,37 oyu ile kabul edildi.

Aradan tabi uzun yıllar geçti, AKP döneminde anayasanın onlarca maddesi değiştirildi ama değiştirilmeyen tek bir şey var, işine gelmeyene uymama ve istenilen maddeleri kendine uygun şekilde yontma.

Bu açıdan bakıldığında yazılı bir toplumsal mutabakat olan yapılması düşünülen yeni anayasaya aynı zihniyetle bakılacaksa değiştirilmesinin bir anlamı var mı?

Ben tüm bu tartışmaların halkın günlük gerçeklerini perdeleme olduğunu düşünüyorum. Çünkü şu anda ülkenin en önemli ve giderek ağırlaşan sorunu derin yoksulluk.

Geçenlerde BBC’de bir araştırma haber yayımlandı bu konuda ve ayrıntıları açıkçası insanı dehşete düşürüyor. Habere göre Türkiye’de sosyal yardımlarla ayakta duran insan sayısı 5 milyona dayanmış durumda. Yani beş haneden biri sosyal yardıma muhtaç olarak yaşıyor.

Milyonlarca yoksul ve açlık sınırında yaşayan insan, gelir yoksunluğuna düşmüş emekli, çalışan ve asgari ücretli… Ama bunun yanında servetine servet kanat bir azınlık. Fakirlikten okulunu terk etmek zorunda kalan gençler, daha ucuzunu bulabilmek için çarşı pazar dolaşan, et, süt ve ekmek kuyruklarında çile dolduranlar…

Hadi bizler bunları iyi anlatamıyoruz ve anlamak istemeyenler var. O zaman 4. Yüzyılda Hintli Yazar Şüdraka’nın Toprak Arabacık adlı eserinde ne dediğine kulak verelim:

“Bu dünyada kanadı kopmuş kuş, kurumuş ağaç, suyu çekilmiş havuz, dişleri dökülmüş yılan ne ise fakir insan da odur.”

Fransız roman yazarı Balzac’ın sözleri de sanki içinde bulunduğumuz durumu anlatıyor: “Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır ne suç ne namus ne de ruh.”

[email protected]