Akşam yatıyoruz bir kabusla, sabah kalkıyoruz bir başka kabus karşımızda. Gün geçmiyor ki ‘‘bu kadarı da olmaz’’ dediğimiz bir şey daha olmuş olmasın… Kayyımlarla seçmen iradesi kıyımı sürerken, şimdi de çocukların sıcak yuvalarına kilit sallandı; belediyelerin kreş ve gündüz bakımevi açmaları engellenmek, mevcutları kapatılmak isteniyor…
‘‘Tanrım sen aklıma mukayyet ol’’ desem, kaldığından emin değilim artık.
Yıl 1990, İstanbul’da oturuyoruz. Kızımız 2 yaşında, gündüzleri mahalleden bir komşu bakıyor. Bir gün ‘‘Evimiz yıkılacak, taşınacağız’’ dediler ve kısa süre sonra uzak bir ilçeye gittiler. Çocuğa bakmak için plansız olarak yıllık izne çıktım. İzin süresinin sonuna yaklaştım ama yeni bakıcı bulamadık, arayış sürüyor. Günden güne artan bir stresteyiz. İl Sağlık Müdürlüğü’nden, oturduğumuz ve çalıştığımız semtlerde, özel ve resmi ne kadar kreş varsa telefonlarını istedim. ‘‘Onların kayıtları Çocuk Esirgeme Kurumu’nda’’ deyip telefon numarasını verdiler. Aradım, durumumuzu anlattım. ‘’Size yakın, bizim gündüz bakımevimiz var. Gidip bir görüşün. Boş yer olabilir’’ dediler. Kucağımda çocuk dayandım kapıya. Müdür, yardımcısı, birlikte görüştük. Şartlarımız tutmuyor. Kabul için çocuğun en az 3 yaşında olması gerekiyor. Biz 2.5 yaşına geldik geliyoruz.
Tuvalet, yeme içme, uyumsuzluk gibi sorun olmadığını söyledim; ‘‘Çaresizim’’ dedim. Biraz çocukla konuştular. Açmazda kalmanın sessizliği oldu bir süre. Sonra aralarında bakışıp ‘‘Ne yapalım, alalım’’ dediler, ‘‘Hatta çocuğu bize bırak, acil evrakı daha çabuk toparlarsın.’’ Hep minnettar kaldığım, katı bürokrat tutumu yerine bir çocuk için kuralı esnetebilen insan gibi iki insan.
Antalya’da evimizin hemen yanında Büyükşehir Belediyesi’nin kreş ve gündüz bakımevlerinden biri var. Çocuk teslimi ya da alma saatlerinde önünden geçerken, iş elbisesi ile işe koşuşturmaya hazır anneleri babaları görünce, o günler zihnimde canlanıyor. Antalya Büyükşehir ile Muratpaşa belediyelerinin çocuk kabul koşullarına baktım, alt gelir
grubu öncelikli. Buralardaki beslenme programlarına göz attım; çocukların çoğunun evlerinde olmayan bir düzey.
Milli Eğitim Bakanlığı, ne hikmetse tam 17 yıl sonra, Anayasa Mahkemesi’nin 2007’de verdiği, belediyelerin eğitim öğretim sayılacak anasınıfı ve anaokulu açmak gibi faaliyetlerde bulunamayacağına ilişkin kararını fark ediyor. Çevre ve Şehircilik bakanlıklarını uyarıyor, ‘‘bunları durdurun’’ diye. Sonra valiliklere uyarı yazısı gönderiliyor. Hem de tarikatlarla ve Diyanet’le işbirliği sözleşmeleri imzalanıp 3-5 yaş arası çocukların beyinlerine korku pompalatılan bir dönemde.
Bünyesindeki okulları temizleyemeyen, o okulların bünyesinde yeterince ana sınıfı açamayan, kadro veremeyen bir kurumun kararı bu olmamalı, olamaz. Kuşkulu bulduğun bir durum varsa incelersin; bina yeterliliğine, kadrolara, beslenmeye, eğitim araç gereçlerine bakarsın. Eksik görürsen ‘‘şu sürede eksiklerini tamamla’’ dersin.
Tamamlanmazsa, el koyar sen işletirsin. Kilit vurmak, çocukları ve aileleri böyle bir olanaktan mahrum bırakmak ise en hafifiyle halt etmektir, ülkenin geleceğine ihanettir.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı idare ile ilgili, ortada bir hak ihlali-kaybı yok, bir kararname ile aşılır! Yeter ki kalplerde kötülük yerine iyilik meleği gezinsin.
mustaydn@gmail.com