Kafa aynı kalınca, neye yarar anayasa!

İktidar ‘‘yeni anayasa yapalım’’ türküsünü yeniden çığırmaya başladı. Türkünün sözleri ‘‘bu darbe anayasası tümüyle değiştirilmeli, sivil anayasa yapılmalı’’ şeklinde devam ediyor.

İnsanlığın gelişmesindeki temel etkenlerden biri ‘‘anlaşma, antlaşma’’ yeteneğinin ayırdına varılmasıdır. Büyük olasılıkla ilk anlaşmalar insan toplulukları arasında birbirlerini öldürmemek, birbirlerinin etlerini yememek konularında yapılmıştır.

Anlaşmalar sonucunda toplu yaşamanın artıları görülmüş, yeni anlaşmalarla toplu yaşamanın kuralları geliştirilmiş, topluluklar büyümüş, kuşaklar arasında bilgi aktarımı ve bilgi birikimi artmıştır, toplumsal hafıza gelişmiştir.

Bu yoldaki ikinci büyük aşama, yazının bulunuşuyla ‘‘yazılı anlaşmalar’’ın başlamasıdır. Bireyler ve topluluklar arasındaki ilişkileri düzenleyen gelenekler, toplulukları yönetenlerin emir ve kararları yazıya geçirilmiş, böylece yazılı hukuk dönemi başlamıştır.

Bilinen ilk yazılı hukuk kurallarının tarihi milattan önce 2000’lere dayanır. Milattan önceki 2 bin yıla, milattan sonraki 2 bin yılı eklediğinde eder 4 bin yıl. Bugün insanlığın içinde bulunduğu hukuk düzenine, 4 bin yıllık yolculuk sonunda gelinmiştir.

Başlangıçta daha çok egemen gücün kararlarını dayatan, cezalandırmaya dayanan hukuk, yolculuk sırasında önemli değişimler geçirmiştir. Bu süreçteki en çetin kavgalar, egemen gücün hükümranlığı ile bireylerin temel hak ve özgürlükleri arasındaki sınırda yaşanmış, halen de yaşanmaktadır.

Sonunda egemen gücün hükümranlık alanı daraltılmış, bireylerin temel hak ve özgürlük alanları genişletilmiş, cezalandırmaya koşut olarak ıslah yöntemi ve kuralları geliştirilmiştir.

Bireyler lehine elde edilen kazanımlarla zırt pırt oynanmasını ve kazanımların geri alınmasını önlemek için çareler aranmış; devletlerin ana yapılarını belirleyen, değiştirilmeleri daha zor şartlara bağlı  temel kanunlar yapılmış. Bunlara da ‘‘anayasa’’ denilmiş.

Anayasalar başta olmak üzere hukuk kurallarına uyularak yönetilen toplumlar ‘‘hukuk devletleri’’ sayılır. Hükümranlığın kısıtlanıp hak ve özgürlüklerin geliştirildiği, buradan geri dönüş yolunun olabildiğince  kapatılıp ilerleme yolunun açık tutulduğu toplumlar ‘‘demokratik hukuk devletleri’’ olarak kabul edilir.

Bunların aksine hükümranlık yetkilerinin geniş tutulup hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, hak ve özgürlükler yerine hükümranlık alanını genişletme yönünde girişimlerin olduğu, aynı amaçla anayasa ve yasaların çiğnendiği toplumlar ‘‘diktatörlükler’’ diye sınıflandırılır.

Hukukun gelişim süreci dikkate alındığında…

Egemen güç ile bireyler arasındaki sınırı belirleyen yasalar ile anayasalar bireysel temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı değil, koruyup kollayıcı yönde yorumlanmak zorundadır. Uygulama bu anlayış olmazsa hangi düzenleme yapılırsa yapılsın, hukuk devleti ya da demokratik hukuk devleti sınıfına geçemezsiniz.

Bütün bunlardan dolayı…

Anayasayı ve yasaları kimlerin yaptığı değil öncelikle anayasa ve yasalara uymak, onları çağdaş hukukun gelişim sürecini dikkate alarak yorumlayıp uygulamak önemlidir. O yüzden anayasadan önce anlayışın değişmesi gerekir…

mustaydn@gmail.com