Kültürel ve Doğal Mirası İzleme Platformu ile Kültürel Mirasın Dostları Derneği, Antalya’da 11 tanesi arkeolojik sit olan toplam 20 ayrı korunan alanı etkileyecek olan, bazı antik kentlerin ise doğrudan koruma alanı içerisinden geçen duble yol projesini Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası mevzuatlar açısından değerlendirdi. Yusuf Yavuz'un haberine göre, Antalya ve Muğla illerinde yer alan Likya Uygarlığı Antik Kentlerinin, 2009 yılında Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girdiği belirtilen ortak değerlendirmede, geçici listenin 13.  sırasında yer alan antik kentlerin zorlu adaylık süreçleri tamamlandıktan sonra UNESCO Dünya Mirası Listesine alınacağı vurgulanarak “Bu durumda inşa edilecek otoyol projesi, tartışmalar, sorgulanan ÇED raporu hiç kuşkusuz  ‘Likya Uygarlığı Antik Kentleri’nin UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmasına engel olacak büyük bir bariyer olarak karşımıza çıkacaktır” görüşüne yer verildi.

Antalya’nın Demre ve Kaş ilçelerinde yapılması planlanan yeni duble yol projesi arkeoloji camiasında da tartışmaya neden oldu. Geç dönem Likya’nın başkentliğini de yapmış olan Myra antik kenti dâhil toplam 11 ayrı arkeolojik sit alanını etkileyecek olan yol projesi için 17 Ocak’ta ÇED Olumlu kararı verilmişti. Duble yol projesinin güzergahı üzerinde bulunan Myra, Sura, Hoyran ve Kyaneai gibi antik kentler, Türkiye’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmasını önerdiği Likya Uygarlığı Antik Kentleri arasında yer alıyor. 2009’ga geçici listeye alınan Antalya ve Muğla’daki Likya kentlerinin çevresi, madencilik, kontrolsüz yapılaşma ve otoyol gibi projelerin tehdidi altında.

‘BU İŞLERDE UZMANLIK İSTENMEZ, DİPLOMASININ OLMASI YETERLİ’

Antalyasporlu Milli Cimnastikçilerden Sofya’da 4 Bronz Antalyasporlu Milli Cimnastikçilerden Sofya’da 4 Bronz

Demre-Kaş-Kalkan arasında yapılması planlanan duble yol projesiyle ilgili ÇED raporunda arkeolog olarak imzası bulunan S.Y.’nin herhangi bir uzmanlığı olup olmadığı yönündeki sorulara, çevre danışmanlık firması yetkililerince “Uzmanlık istenmez bu işlerde, diplomasının olması yeterli” şeklinde yanıt verilmesi, tartışma yarattı.

PROF. DR. MEHMET TUNÇER: ‘ÇED RAPORU BAŞLI BAŞINA BİR SKANDAL’

Çankaya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Tunçer, duble yol yapılmak istenen bölgenin korunması gerekli kültürel miraslarla dolu olduğuna işaret ederek, “ÇED Raporunun olumlu çıkması başlı başına bir skandal ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası, 2872 Sayılı Çevre Yasası ve 2873 Sayılı Özel Çevre Yasası vd. (Orman Yasası, Kıyı Yasası) ile Uluslararası Antlaşmalara (Bern Konvansiyonu, UNESCO Sözleşmeleri vd.) aykırıdır. Ayrıca Anayasanın 56. Maddesine de aykırıdır. Anayasa'nın 56. maddesi: ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.’ hükmünü içermektedir. Devlet böyle bir yolu, geçtiği her noktada Doğal ve Tarihsel Çevre Tahribatı getireceğinden ve bu nedenle Anayasa'ya aykırı olduğu için yapamaz” görüşünü dile getirdi.

KUMID, LİKYA COĞRAFYASINA DUBLE YOL PROJESİNİ DEĞERLENDİRDİ

Orta Likya olarak anılan biyo-kültürel coğrafyayı ikiye bölecek olan duble yol projesiyle ilgili gündeme gelen tartışmalarının ardından Kültürel ve Doğal Mirası İzleme Platformu ile Kültürel Mirasın Dostları Derneği (KUMID), ortak bir değerlendirmede bulundu. Konuyla ilgili değerlendirmede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere atıfta bulunarak çekinceler paylaşıldı.

KORUMA HEDEFİNE UYMAYAN YATIRIMLAR İÇİN FİNANS BULMAK GÜÇ

Kültürel ve Doğal Mirası İzleme Platformu ile KUMID’in ortak değerlendirmesinde, “Habitat 1999, İstanbul ve Birleşmiş Milletler’in (BM) diğer sürdürülebilir kalkınma programları gereği bir ülke yönetiminin ülkedeki refahı arttırmak amacıyla hazırlayıp uyguladığı kentsel, bölgesel, ulusal kalkınma planlarına ve bu planlar gereği inşa edilecek otoyol, baraj, stadyum gibi büyük, küçük bayındırlık yatırımlarına karşı çıkılamaz. Buna karşın bu yatırımlarda ülkenin tarihi, kültürel, arkeolojik, mimari ve doğal mirasını tahrip edilmemesi birincil hedeftir. Örneğin bu hedefe uymayan büyük yatırımlar için uluslararası finansman bulmak oldukça güçtür” denildi. 

ARKEOLOJİK MİRASIN KORUNMASI ULUSLARARASI ÖNEMDE

Tarihi, anıtsal ve doğal değerlerin korunmasına yönelik önlem ve uygulamaların, sadece kalkınma planlarıyla ilişkili olmadığı, aynı zamanda bu planların ayrılmaz bir bileşenini oluşturduğunun daima göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çekilen değerlendirmede, şu görüşlere yer verildi: “Arkeolojik mirasın korunması, uluslararası mevzuatlar ve sözleşmeler çerçevesinde ele alınan önemli bir konudur. Türkiye; üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) , kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi (AK) gibi devletlerarası kurumlar ve Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS)  gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları tarafından yayınlanan bu mevzuatlarının büyük bölümünü imzalamış ve meclisinde onaylamıştır.

‘ULUSLARARASI MEVZUAT BAĞLAYICIDIR VE DİKKATE ALINMALI’

Uluslararası hukukta, taraf devletin imzaladığı ve usulüne uygun olarak onaylatıp yürürlüğe koyduğu bu anlaşmalar (konsey kararları, tüzükler, yönetmelikler vb.)  ‘bağlayıcı mevzuat’ olarak nitelendirilir. Bu tür uluslararası mevzuatlar taraf devletin doğrudan ‘iç hukuku’ olarak dikkate alınır ve Anayasası’nın üzerindedir. Taraf devletlerden şayet bulunmuyorsa söz konusu metinlere göre iç hukukunda gerekli düzenlemeleri yapması beklenir. Adı geçen kuruluşların yayınladıkları ilke kararları, tavsiyeler, görüşler, açıklamalar, toplantı, konferans sonuçları vb. ise ‘bağlayıcı özelliği bulunmayan’ tasarruflardır. Bağlayıcı mevzuatlardaki yükümlülüklerini yeterince yerine getirmeyen karar vericiler ve uygulayıcılar, söz konusu tasarrufları ise tamamen göz ardı etmektedir. Oysa görüşümüze göre koruma çalışmalarında bağlayıcı olmayan uluslararası mevzuat genellikle ileride çıkarılacak yasal/bağlayıcı bir mevzuatın ayak sesleridir ve uygulamada dikkate alınması tavsiye edilmektedir.”

UNECSO DÜNYA MİRASI LİSTESİNE GİRMEYE ENGEL OLACAK

Antalya ve Muğla illerindeki Likya Uygarlığı Antik Kentlerinin 2009 yılında Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girdiğine işaret edilen değerlendirmede, geçici listenin 13.  sırasında yer alan antik kentlerin zorlu adaylık süreçleri tamamlandıktan sonra UNESCO Dünya Mirası Listesine alınacağı vurgulanarak “Bu durumda inşa edilecek otoyol projesi, tartışmalar, sorgulanan ÇED raporu hiç kuşkusuz ‘Likya Uygarlığı Antik Kentleri’nin UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmasına engel olacak büyük bir bariyer olarak karşımıza çıkacaktır” görüşüne yer verildi.

ARKEOLOJİK KALINTILAR ZARAR GÖRÜRSE YERİ DOLDURULAMAZ

Arkeolojik Mirasın Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin, 1980'lerden itibaren tüm Avrupa'da gerçekleştirilen büyük inşaat projelerinin arkeolojik alanlara zarar vermesi endişesiyle yapıldığı belirtilen değerlendirmede, “Sözleşmenin ikinci maddesinde ‘Maddî izlerin gelecek kuşaklar tarafından incelenmek üzere korunması için, toprak üstünde ya da su altında görünür bir kalıntı olmasa bile, arkeolojik rezerv alanları oluşturulması’ gerektiğine işaret ediliyor. Son zamanlardaki gelişmelere bakınca Sözleşme’nin ikinci maddesine göre gelecekteki arkeolojik araştırmalarda kullanılmak üzere rezerv alanı bırakmak bir yana, planlanan otoyol inşaatının bölgedeki önemli antik kentleri geri dönülemez bir şekilde tahrip edeceğinden endişe edilmektedir. Asla unutulmamalıdır ki kent, bölge, yatırım planlamacılarının kararları arkeolojik mirası geri çevrilemez olarak etkileyebilir. Arkeolojik kalıntılar bir kere zarar görürse yeri doldurulamaz” denildi.

MİRAS ALANLARI YERİNDE VE ÖZGÜN ŞEKLİYLE KORUNMALI

Türkiye’nin 1974 yılında üye olarak mevzuatını uygulamaya koyduğu Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS)’un, UNESCO Dünya Mirası Komitesi'ne Dünya Mirası Listesi'ne kaydedilmesi önerilen kültürel varlıklarla ilgili koruma durumu hakkında raporlar hazırladığı bilgisine yer verilen değerlendirmede, şu bilgilere yer verildi: “ICOMOS’un 1990 yılında kabul ettiği Arkeolojik Mirasın Korunması ve Yönetimi Tüzüğü, arkeolojik alanların sürdürülebilir korunması ve yönetimine yönelik uluslararası ilkeleri belirleyen önemli bir belgedir. Bu tüzük, arkeolojik mirasın yalnızca bilimsel araştırma açısından değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal değerleriyle birlikte yerinde ve özgün bir şekilde korunmasını vurgular.

ARKEOLOJİK MİRASIN YÖNETİMİNDE YÜKSEK AKADEMİK STANDART

Tüzüğün üçüncü maddesine göre ‘Bayındırlık projeleri arkeolojik miras için en büyük tehditlerden birini oluşturmaktadır. Bu nedenle, uygulama projelerine geçilmeden önce arkeolojik etkilenme araştırmalarının yapılması zorunluluğu getirilmeli, bu tür araştırmaların maliyetlerinin proje masraflarına eklenmesi koşulu, yasaya konulmalıdır. Bayındırlık projelerinin arkeolojik mirasa en az zarar verecek şekilde planlanması gereği yasanın temel ilkelerinden biri olmalıdır.’ Tüzüğün sekizinci maddesine göre ‘Arkeolojik mirasın yönetiminde birçok disiplinden yüksek akademik standartlara sahip kişilere gerek vardır…’

TÜZÜK, GELECEĞE REZERV ALAN BIRAKMAYI ÖNGÖRÜYOR

Tüzüğe göre; Arkeolojik mirasın yönetimi, yasal düzenlemeler, koruma politikaları ve sürdürülebilir planlama ile desteklenmelidir. Yeni gelişmeler (inşaat projeleri vb.), arkeolojik alanlara zarar vermeyecek şekilde planlanmalıdır. Koruma süreçleri çok disiplinli bir yaklaşım gerektirir; arkeologlar, mimarlar, şehir planlamacıları ve toplum işbirliği içinde çalışmalıdır. Sözleşmenin ikinci maddesine göre gelecekteki arkeolojik araştırmalarda kullanılmak üzere rezerv alanı bırakmak bir yana planlanan otoyol inşaatının bölgedeki önemli antik kentleri geri dönülemez bir şekilde tahrip edeceği ön görülmektedir.

‘ICOMOS MEVZUATINA UYGUN OLMAYAN İŞLEMLER’

Proje sahibi Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü, ÇED Raporunu hazırlayan firma, arkeologlar, koruma uzmanları arasındaki tartışmalar Tarihi Likya Yolu üzerindeki yapılacak otoyol inşaatı için AK ve ICOMOS’un yayınladığı mevzuatlara uygun olmayan işlemler yapıldığının işaretleri olarak değerlendirilmektedir. Bu tartışmaları sonlandıracak yeni önlemler alınması planların revize edilmesi ‘Likya Uygarlığı Antik Kentleri’nin UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmasına engel olmaktan çıkacaktır.”

ARKEOLOJİK SİTLERLE İLGİLİ İLKE KARARI HATIRLATMASI

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 5 Kasım 1999 tarihinde aldığı 658 Nolu İlke Kararı’nda, 1. derece arkeolojik sitlerde ‘kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesi, imar planlarında aynen korunacak sit alanı olarak belirlenmesi, bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamayacağı’nın belirtildiğine işaret edilen değerlendirmede, “Kurulun bu kararında, ülkemize özgü geliştirilen çözüm yollarının,  alınacak önlemlerin uluslararası çağdaş yaklaşım ve uygulama ilkeleriyle uyum sağladığı ve örtüştüğü görülmektedir” denildi.

UZMANLARIN VE TOPLUMUN GÖRÜŞÜ ALINARAK REVİZE EDİLMELİ

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve temel ulusal mevzuat açısından ele alınan konuyla ilgili yapılan değerlendirmenin sonuç bölümünde ise şu önerilere yer verildi:

“Ülkemizin taraf olduğu uluslararası ve ulusal mevzuatlar ışığında Tarihi Likya Yolu üzerindeki Finike-Demre-Kaş-Kalkan Duble Yol Projesi’nde ve ÇED Raporunda yüksek nitelikli uzmanların ve toplumun görüşlerini alarak gerekli revizyonun yapılması, Söz konusu otoyol projesinin, UNESCO Geçici Dünya Miras Listesine 2009 yılında girmiş olan  ‘Likya Uygarlığı Antik Kentleri’nin UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmasına engel olmasının önüne geçilmesi, Geçici Listedeki ‘Likya Uygarlığı Antik Kentleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesine alınması için gerekli çalışmaların ivedilikle başlatılması önerilmektedir.”

 

Kaynak: yusuf yavuz